Anne ve babanın çocuğa yaklaşım tarzı, çocuğun davranış gelişimini doğrudan etkilediği gibi kişilik yapısını da önemli derecede şekillendirmektedir. Anne ve babanın tutarlı, yapıcı ve sevgi eksenli yaklaşımı çocuğun dengeli bir kişilik kazanmasını sağlarken; aşırı otoriter, ilgisiz ve empatiden uzak tavırları da çocuğun duygusal ve sosyal gelişimini olumsuz yönde etkilemektedir.
Çocuklar ergenlik öncesi dönemde, ebeveynlerinin yanlış tutumları karşısında genellikle çaresiz ve pasif kalırlar. Çocuklar bu dönemde maruz kaldıkları yanlış tutumlar karşısında bir takım davranış bozuklukları sergilese de çoğu kez bu davranışlar riskli davranış grubuna girmemektedir. Fakat bu durum bir bakıma fırtına öncesi sessizlik gibidir. Çünkü ergenlik dönemiyle birlikte çaresiz ve pasif olan çocuğun yerini sorgulayan, beğenmeyen ve agresif davranışlar sergileyebilen bir genç almaktadır. Çoğu ebeveyn, çocuğundaki bu değişim karşısında şaşkınlığa uğrar ve çocuğunun huysuzluklarına, öfke patlamalarına bir anlam veremez. En yumuşak ikazlara bile çok sert tepki veren genç karşısında nasıl davranacağını şaşırır.
Gençlerin bu tepkiselliği karşısında bazı ebeveynler empatik olup çözüm odaklı davranmak yerine, genci yargılamayı ve suçlamayı tercih ederler. Hatta bazen de sertlikle bu işin üstesinden gelmeye çalışırlar. Hâlbuki bu durum yangına körükle gitmeye benzemekte ve çatışmaları daha da körüklemektedir. Ebeveyn ile ergen arasındaki bu çatışmaların sürtüşmelerin süreklilik kazanması, ergenin bazı riskli davranışlara yönelmesine sebep olabilir.
Bu süreçte gençler en çok hangi riskli davranışları sergilemektedir?
Aileleriyle yaşadığı sorunların giderek büyüdüğünü düşünen bazı gençler, bu sorunlarının çözümüne ilişkin ümitlerini de kaybedince evden kaçma, alkol ve uyuşturucuya sığınma, çetelere katılma, şiddete yönelik davranışlar sergileme, hatta intihara teşebbüs etme gibi bir takım riskli davranışlar sergileyebilirler. Gençler bu tür davranışları sergilerken çoğu kez bu yaptıklarının daha da büyük sorunlara yol açacağını hesaplamadıkları gibi, bilakis bu riskli davranışlarının bir çözüm olduğunu sanırlar. Bazı gençler de bu tarz riskli davranışlar sergilerken bir bakıma kendilerini anlamayan ailelerinden intikam aldıklarını da düşünürler.
Anne babanın hangi tutum ve tavırları gençleri riskli davranışlara sürüklemektedir?
1. Gencin sürekli rencide edilmesi: Anne babanın gençle iyi bir iletişim kuramaması, genci sürekli eleştirip basit gerekçelerle rencide etmesi gencin zamanla onlardan soğumasına sebep olabilir. Bu tarz rencide edici davranışların toplum içinde -özellikle gencin arkadaş grubunun önünde yapılması çok daha yıkıcı sonuçlar doğurmaktadır. Çünkü ergenlik dönemiyle birlikte kendi kişisel dünyasını oluşturmaya çalışan genç için toplum önünde rezil olmak, katlanılabilir bir durum değildir. Her seferinde onurun kırıldığını ve rezil olduğunu düşünen genç, ailesine karşı büyük bir öfke duyacak ve çözümü riskli davranışlarda arayacaktır.
2. Anne babanın otoriter ve baskıcı bir tavır içinde olması: Hemen her şeyin katı kurallarla sınırlandığı ve cezanın önde tutulduğu bu yaklaşım tarzı, gencin kişiliğini hiçe saydığı gibi kendisine olan güven duygusunu da ortadan kaldırmaktadır. Bu tür ailelerde katı bir disiplin olduğu için gençler, attığı her adımda yanlış yapma korkusu yaşarlar. Neticede ise ya silik ve çekingen birisi olurlar ya da isyankâr bir kişiliğe bürünürler. İçinde bulundukları baskıcı ortamı bir kâbus olarak değerlendiren bu gençler, yaşadıkları baskıların tahammül sınırlarını aştığını düşündüğünde ilk fırsatta evden uzaklaşmayı tercih ederler.
3. Gencin ciddiye alınmaması ve yeterince değer görmemesi: Aile içi iletişimde belirgin bir problem olmadığı müddetçe çocukların ilk çocukluk dönemini genellikle çalkantısız ve sükûnetli geçirdiğini söyleyebiliriz. Bu dönemde çocuklar ebeveynlerinin ulaşılmaz ve yanılmaz insanlar olduğunu düşündüğünden dolayı, onların çizdiği çizgiden pek dışarı çıkmazlar. Bundan dolayı ilk çocukluk döneminde ebeveyn ile çocuğu arasında krize dönüşen sürtüşmeler pek yaşanmaz. Fakat ergenlik dönemiyle birlikte genç, artık yetişkin bir birey olduğunu, dolayısıyla ciddiye alınması gerektiğini düşünür. Ailesinden yeterince değer görmeyen gençler, bu boşluğu doldurmak için değişik arayışlara girebilirler. Bu anlamda gencin ilk tercih ettiği kişiler genellikle kafa dengi arkadaşlarıdır. Fakat bazen de çetelerin hatta terör örgütlerinin kıskacına girebilirler. Terör örgütleri gençlerin ilgi ve sevgi eksikliğinden faydalanıp onlara ilgi gösteriyormuş gibi görünerek örgüt içine çekmekte ve daha sonra gerçek yüzlerini yansıtmaktadırlar. Gençler yanlış olduğunu bildikleri halde sırf kendilerini daha değerli ve işe yarar olduklarını düşündüklerinden dolayı bu hatayı göze alabiliyorlar.
4. Gencin başkalarıyla kıyaslanması: Anne babalar çocuklarını başkasıyla kıyaslarken temelde senden hoşnut değilim, falan kişi ya da kişiler senden daha iyi, sen onlara göre yetersizsin mesajı verirler. Aslında ebeveynler gençleri olumlu davranışlara yönlendirmek için bu tür ifadeleri kullanırlar. Fakat ne kadar iyi niyetli olursa olsun, yapılan kıyaslamalar gençlerin tepkisine yol açmakta ve onların öfkesini inatlaşmasını arttırmaktadır. Sıkça kıyaslanan gençlerde içe kapanma, öz güven eksikliği, çekingenlik ve bazen de şiddete başvurma gibi durumlar gözlenebilir. Kendi değerlerinin başkaları üzerinden biçildiğini düşünen bu gençlerde yoğun bir şekilde değersizlik duyguları da gözlenir. Ebeveynin abartılı derecede yaptığı kıyaslamalar bir anlamda psikolojik şiddete dönüşünce, gençleri riskli davranışlara iten bir sorun haline gelebilir.
5. Kuşak çatışmasının etkisi: Ebeveyniyle anlaşamamak, birçok gencin en büyük sorunlarından birisidir. Kuşak çatışması olarak da bilinen bu durum, ebeveyn ile gencin arasındaki duygusal mesafeyi açmakta ve onları birbirinden uzaklaştırmaktadır. Ergenlik dönemiyle birlikte büyük bir değişim geçiren gencin ebeveynine ve çevresine eleştirel bir gözle bakmasına karşı, ebeveynin bu değişimi görmezden gelmesi ve kendi doğrularından taviz vermemesi kuşak çatışmasının en büyük sebebini oluşturmaktadır. Bu tür ailelerde ebeveynler gençleri asi ve saygısız olmakla itham ederken, gençler de ebeveynlerini anlayışsız davranmakla ve modası geçmiş yüzeysel düşüncelere bel bağlamakla suçlarlar. Ebeveyniyle ayın çatı altında yaşamasına rağmen farklı bir dünyanın insanı olduğunu düşünen genç, onlarla sağlıklı ve doyurucu ilişkiler kuramayınca bu ihtiyacını başka kişiler ya da gruplarda arayabilir. Fakat gençlerin ebeveynlerine natif olarak benimsedikleri bu kişilerin etkisiyle çok riskli maceralara girdiği, alkol ve uyuşturucu bağımlısı hale geldiği hatta satanizm gibi bir takım sapık düşüncelere kaydığı bilinmektedir. Özellikle son yıllarda televizyonlarda ve gazetelerde bu durumla ilgili haberlere sıkça rastlamaktayız.
6. Gencin okul başarısızlığı karşısında anne babanın çok sert tepki vermesi: Ergenlik döneminde gençlerin ilgi alanları daha çok sosyal hayata kaydığı için derslerinde bir düşüş gözlenebilir. Özellikle aşırı otoriter ve baskıcı aileler derslerindeki bu düşüşten dolayı çocuklarına karşı sert tepki gösterip cezalandırma yolunu seçebiliyor. Bu gençler, karnelerindeki kötü notlardan dolayı ailelerine verecekleri hesabın endişesiyle yalana başvurma, evden kaçma, hatta intihara teşebbüs etme gibi davranışlar sergileyebiliyorlar. Bunun yanı sıra çocuğunun kapasitesi hususunda gerçekçi davranmayıp yüksek beklenti içine giren bazı ebeveynler, hayal kırıklığına uğradıkları gibi çocuklarının da eziklik hissetmesine sebep olurlar. Ailesinin beklentisine cevap veremeyen çocuğun yaşadığı bu başarısızlık duygusu özgüvenine büyük bir darbe vurduğu gibi, yoğun bir suçluluk duymasına da sebep olmaktadır. Böyle hassas bir zamanda çocuğun tembel, sorumsuz ve geri zekâlı gibi olumsuz sıfatlarla yargılanması çok yıkıcı sonuçlar doğurmakta ve çocuğun iç dünyasında deprem etkisi oluşturmaktadır.
Çocuğun riskli davranışlar sergilememesi için anne ve babaların dikkat etmesi gereken bazı hususlara gelince;